Yoğun Bakımın 73. Yılı; Yoğun Bakımda Yatak Değil Ekip Hayat Kurtarır!

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de her yıl on binlerce kritik hastanın yaşamla, yaşam kaybı arasındaki çizgide tedavi gördüğü yoğun bakımlar, sağlık sisteminin en önemli savunma alanlarından biri olarak kabul ediliyor.

Yoğun Bakımın 73. Yılı; Yoğun Bakımda Yatak Değil Ekip Hayat Kurtarır!
Yayınlama: 26.08.2025
0
A+
A-

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de her yıl on binlerce kritik hastanın yaşamla, yaşam kaybı arasındaki çizgide tedavi gördüğü yoğun bakımlar, sağlık sisteminin en önemli savunma alanlarından biri olarak kabul ediliyor. Modern yoğun bakımlarının kuruluşunun 73. yılında bugün gelinen noktayı değerlendiren Yoğun Bakım Uzmanı Prof. Dr. Tuğhan Utku, “Yoğun bakımlar sadece teknolojiyle değil, insan emeğiyle hayat kurtaran alanlardır. Pandemilerde gördük ki bu üniteler, sağlık sisteminin son savunma hattıdır” diye konuştu. 

1952 yılında kurtarılan ilk hasta olan Vivi Ebert’in   yoğun bakımın sembol ismine dönüştüğünü ve modern yoğun bakım tıbbının da doğum günü olarak kabul edildiğini hatırlatan Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Yoğun Bakım Uzmanı Prof. Dr. Tuğhan Utku, ”Vivi, yıllarca makine desteğiyle yaşamak zorunda kalsa da eğitimine devam etti, yazılar yazdı, resimler yaptı. 1971’de, 31 yaşında yaşamını kaybetti. Ama onun nefesi, bugün milyonlarca insana umut olan bir bilimin başlangıcını simgeledi” diye konuşu. 

YOĞUN BAKIMLAR: SAĞLIK SİSTEMİNİN SON SAVUNMA HATTI

 “Bugün yoğun bakım üniteleri sadece hayat kurtarmakla kalmıyor, aynı zamanda modern tıbbın etik, teknolojik ve bilimsel gelişiminde öncü rol oynuyor.” Diye konuşan Prof. Dr. Utku, sözlerine şöyle devam etti: “Günümüzde yoğun bakım üniteleri, teknolojinin ve insan emeğinin en üst düzeyde buluştuğu yerler konumuna ulaştı. Hastalar,  7/24 kesintisiz hekim ve hemşire gözetiminde tutuluyor. Mekanik ventilatör, hemodiyaliz, ECMO gibi ileri teknolojiler multidisipliner ekip çalışmasıyla birleşiyor. Dolayısıyla tüm bunlar yoğun bakım ünitelerini sağlık sisteminin “son savunma hattı” haline getiriyor.”

YOĞUN BAKIMDA YATAK DEĞİL EKİP HAYAT KURTARIR!

Yoğun bakımda alınan kararların dakikalar, hatta saniyeler içinde sonuç doğurduğunu, bu nedenle yoğun bakımın tıbbın en kritik kararlarının verildiği alanlardan biri olduğunu belirten Prof. Dr. Utku, “Yoğun bakımda yatak değil, ekip hayat kurtarır.” diye konuştu. 

Türkiye’de yoğun bakımın tablosu hakkında da bilgiler aktaran Prof. Dr. Utku, “Sağlık Bakanlığı 2023 verilerine göre Türkiye’de: 1.566 hastanede toplam 48.966 yoğun bakım yatağı bulunuyor. Bu sayı, toplam hastane yataklarının yaklaşık yüzde 18’ini oluşturuyor. Yatakların yüzde 50’si Sağlık Bakanlığı hastanelerinde, yüzde 14’ü üniversite hastanelerinde, yüzde 35’i özel hastanelerde yer alıyor. Türkiye’deki yoğun bakım yataklarının yaklaşık yüzde 20’si İstanbul’da, Marmara Bölgesi genelinde ise toplam kapasitenin yüzde 30’a yakını bulunuyor.” Dedi. 

Sayısal olarak güçlü görünen tabloya rağmen, yaşanan bazı sorunlar ve nedenlerine yönelik görüşlerini de aktaran Prof. Dr. Utku, sözlerine şöyle devam etti:  “Türkiye’de yoğun bakım yataklarının dağılımı dengesiz. Bazı bölgelerde yatak bulmak zor, bazı bölgelerde ise erişim daha kolay. En önemlisi, her yoğun bakım hastası gerçekten yoğun bakım hastası değil. Palyatif bakım gerektiren veya yoğun bakımdan fayda görmeyecek hastaların burada tutulması, kaynakların verimli kullanılmasını engelliyor.”

“TOPLUMDA YOĞUN BAKIMLAR KONUSUNDA HALA YANLIŞ ALGI VE İNANIŞLAR VAR”

Yoğun bakımların kurulmasıyla ölüm ve yaşam arasındaki çizgi yeniden tanımlansa da modern yoğun bakımlar (YBÜ) hakkında toplumda ve hatta sağlık çalışanları arasında da bazı yanlış algılara sıkça rastlandığını hatırlatan Prof. Dr. Tuğhan Utku, toplumun bu konuda bilinçlenip bilgilenmesinin önemine işaret etti. 

Prof. Dr. Utku, konuyla ilgili düşüncelerini şöyle aktardı: “Yoğun bakımların her durumda yaşam garantisi sunduğu düşünülüyor ki bu yanlış bir bakış açısı. Yoğun bakım yüksek teknoloji ve uzmanlık sunar ama yaşam kaybı oranı hâlâ yüksektir. Bazı hastalarda yoğun bakım yalnızca yaşamı bir süre uzatabilir, iyileştirme kapasitesi sınırlı kalabilir. Ayrıca teknolojinin de her şeyi çözdüğü düşünülse de aslında cihazlar sadece organ desteği sağlar, ancak tedavi ekibin kararı ve hastanın biyolojik rezervine bağlıdır. Bununla birlikte Yoğun bakımların sadece cihazların çalıştığı bir yer olmadığının ve asıl tedavinin sürekli izlem, doğru klinik kararlar, multidisipliner ekip çalışması ve zamanında müdahale olduğunu da bilinmeli. Yani insan faktörünün teknolojiden daha kritik rol oynadığının bilinmesi gerekir.”

Yoğun bakımlardaki hastaların iletişim kuramadıklarına dair yaygın yanlış inanışa da işaret eden Prof. Dr. Utku, “Birçok yoğun bakım hastası bilinçlidir, çevresini algılayabilir, acı ve kaygı hissedebilir. Hasta-doktor ve hasta-aile iletişimi yoğun bakımın önemli parçasıdır. Ayrıca yoğun bakım sadece tedaviye odaklı da değildir. Aynı zamanda yoğun bakım aynı zamanda yaşam kalitesini, rehabilitasyonu ve etik kararları da gözetir. Palyatif bakım, organ bağışı süreçleri ve uzun dönemli hasta yönetimi de burada şekillenir. Ayrıca yoğun bakım, sadece son aşama yeri değildir. Birçok hasta yoğun bakıma geçici olarak yatırılır, iyileşip normal servislere dönebilir.”

“BİR NEFESİN ARDINDAN BU GÜNLERE”

“27 Ağustos 1952’de bir çocuğun nefesi ve bir hekimin cesaretiyle başlayan hikâye, bugün sağlık sisteminin en güçlü dayanaklarından birine dönüştü” diyen Prof. Dr. Tuğhan Utku, bugünü bir farkındalık günü olarak görmemiz gerektiğini belirterek sözlerini şöyle tamamladı: “27 Ağustos sadece yoğun bakımın kuruluş yıldönümü değil; aynı zamanda sağlık emekçilerinin hatırlandığı, yoğun bakımın değerinin anlaşıldığı bir gün olmalı. Björn Ibsen’i ve bu alanda emek veren tüm sağlık çalışanlarını saygıyla anıyoruz.”

Kutu

YOĞUN BAKIMLARIN DOĞUŞU

1952 yazında Danimarka büyük bir polio salgını ile sarsıldı. Yaklaşık 2.722 hasta hastanelere başvurdu, bunların yüzlercesi solunum kaslarının felci nedeniyle ölümle karşı karşıyaydı. O dönemde yalnızca yedi adet “demir akciğer” cihazı bulunuyordu ve bu nedenle solunum yetmezliği gelişen hastaların yüzde 90’a yakını hayatını kaybediyordu. İşte tam bu noktada, genç anestezi uzmanı Björn Ibsen, farklı bir çözüm önerdi. Trakeostomi açarak, pozitif basınçlı ventilasyon uygulamaya başladı. Cihazlar yetersiz olduğundan, onlarca tıp öğrencisi sırayla kauçuk balonlarla manuel solunum desteği verdi. 27 Ağustos 1952’de bu yöntem ilk kez 12 yaşındaki Vivi Ebert adlı bir kız çocuğunda uygulandı. Hasta, ölümden döndü. Bu başarı, “modern yoğun bakım tıbbının doğum günü” olarak tarihe geçti.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.